Sosyolog Doç. Dr. Adem Palabıyık, özellikle son yıllarda Sosyal Hizmet bölümlerinin bağımsız bir alan gibi davrandığı lakin tam tersine bu bölümlerin, Sosyoloji’nin uygulama alanı olduğunu belirterek, “Türkiye’de, Sosyal Hizmet bölümleri aslında Uygulamalı Sosyoloji’dir ve Sosyoloji’ye bağlanmalıdır” dedi.
Doç. Dr. Adem Palabıyık, akademik gelişim ve tecrübe bağlamında gündeme ilişkin İHA’ya yaptığı açıklamada, Sosyal Hizmet Bölümü’nün, ülkemizde akademi ve enstitü başlıkları altında kurulduğunu ve Sosyoloji gibi köklü bir bilim olmadığını, bu sebepten de Sosyoloji’nin çalışma alanlarından ayrılması gerektiği ifade etti.
Palabıyık, “Sosyoloji bilimi oldukça köklü ve eski bir bilimdir, başlangıcı Müslüman sosyolog İbn-i Haldun’dan başlatırsak, sosyoloji biliminin ortalama altıyüzyıllık olduğunu ifade edebiliriz. Lakin sistematik anlamda kuruluşun A. Comte’dan başladığını kabul etsek dahi ikiyüzyıllık bir bilim olduğunu söyleyebiliriz. Sosyoloji bilimi, toplumsal meselelerden beslenir ve toplumu besler, toplum kadar tarihi olan bir bilimdir ve 1950’lere karşılık gelen ve yeni peyda olan Sosyal Hizmet kavramının çatışır. Sosyoloji; yoksulluk, göç, yaşlılık, engellilik gibi kavramların da dahil olduğu birçok spesifik alanı da kapsamaktadır. Spesifik konularda bir alt anabilimdalı olan Uygulamalı Sosyolo’yi harekete geçiren Sosyoloji bilimi, toplumsal sorunların kökenlerine kadar hem teorik hem de uygulamalı olarak analizler yapmaktadır. ABD’den entegre edilen ve maalesef ülkemizdeki bazı sosyologların da kuruluş ve gelişmesinde yer alan Sosyal Hizmet bölümünün, Sosyoloji’nin alt dalı olan Uygulamalı Sosyoloji’nin alanını zaptetmiş olması, Sosyoloji bölümlerinin mezun öğrencileri için istihdam alanlarını işgal etmiştir. Sosyal Hizmet bölümü, birey ile kamusal oluşum arasındaki ilişkiyi idare eden bir pozisyondadır, hâlbuki Sosyoloji, Uygulamalı Sosyoloji dalı aracılığı ile Sosyal Hizmet bölümünden yıllarca önce bu tür konularda çeşitli analizler yapmış ve ortaya koymuştur. Marx’ın, Weber’in, Bourdieü’nün ve birçok klasik ve modern sosyoloğun uygulamalı olarak önemli çalışmaları mevcuttur. Fakat Bakanlık tarafından tercihen kurulan Sosyal Hizmet Akademisi ve Sosyal Hizmet Enstitüsü, maalesef kamusal istihdam alanında Sosyoloji biliminin önüne çıkarılmıştır. Talebimiz, bir an önce görev tanımlarının yeniden yapılarak, Sosyal Hizmet bölümlerinin, işgal ettiği Sosyoloji’nin istihdam alanından çekilmesi ve Uygulamalı Sosyoloji’nin bir parçası haline getirilmesidir" diye konuştu. “Emrre Kongar sosyolog değildir ve Sosyoloji’ye de hizmet etmemiştir”
Sosyoloji literatüründe adı geçen isimlerden Emrer Kongar’ın, aslında sosyolog olmadığını ve Sosyoloji’den çok Sosyal Hizmet’e katkı sağladığını sözlerine ekleyen Palabıyık, “Sosyal Hizmet’in özellikle kamusal alandaki istihdam konusu maalesef bazı sosyologlar ve sosyal bilimciler tarafından da desteklenmiştir. Görev tanımları yapılmış ve istihdam neredeyse devlet garantisi altına alınmıştır. Sosyoloji’nin kendi içindeki tartışmalardan dolayı maalesef Birsen Gökçe gibi sosyologlar da, Sosyal Hizmet’in kuruluşunda önemli rol oynamıştır. Ayrıca, sosyolog olmayan ama sosyolog olarak bilinen Emre Kongar da, yine Sosyal Hizmet’i, Sosyoloji biliminin önüne geçiren gelişmelerde başat roller oynayarak, Sosyoloji’nin günümüzde yaşanan istihdam sorunlarına katkı da bulunmuşlardır. Ülkemizdeki sosyologların kendi aralarındaki anlaşmazlıklarından ve bir araya gelerek örgütlenememelerinden dolayı Sosyal Hizmet örgütlenmiş, dernekleşmiş ve vakıflaşmıştır. Aslında buna hizmet eden ve yol gösteren maalesef yine sosyologlardır. Bu bağlamda, ekranlarda sözde sosyolojik analizler yapan, 1963 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü’nü, 1966 yılında da Michigan Üniversitesi Sosyal Çalışma Yüksek Okulu’nu M.S.W derecesiyle bitiren ve 1968 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde Sosyal Çalışma Yüksek Okulu’nu kuran ve buraya Müdür olarak atanan Emre Kongar isimli akademisyen, Sosyoloji’nin istihdam konusuna en büyük zararı veren isimler arasındadır. Ve maalesef bu isim, şu an TV kanallarında gündeme dair sözde sosyolojik analizler yapmaya devam etmektedir” dedi. “Sosyal Hizmet, Sosyoloji’nin Habitus ve Sermaye Türleri’nden besleniyor, mirasını yiyor”
Palabıyık, “Pierre Borudieu, sosyolojiye katkı sağlarken özellikle iki kavram üzerinde durur; bunların biri habitus, diğeri ise sermaye türleridir. Sermaye türleri, sosyal, kültürel, ekonomik ve simgesel sermayelerdir. Habitus ise ana kadar olan tecrübe ve deneyimi içerir. Sosyoloji, bu kavramların hepsini içinde barındıran, büyüten, besleyen ve karşılıklı ilişki içinde olan bir alandır. Sosyolojinin habitusunu ve sermaye türlerini kullanarak kendi alan bulan ve bunu da maalesef sosyologlar eliyle yapan Sosyal Hizmet ise ancak Sosyolojinin mirasından beslenmektedir. Hem Sosyolojinin mirasından beslenen hem de uygulamalı alt yapısını Sosyolojiye borçlu olan Sosyal Hizmet, Sosyolojinin mirasını yemektedir. Sosyal Hizmet, minimal olandan beslenmekte ve ülkemizdeki kuruluş serüvenini de bu minimal alanlar üzerinden çeşitlendirmektedir. Lakin her ne olursa olsun Sosyal Hizmet bölümü, bütün gelişimini ve ortaya çıkışını Sosyolojiye borçludur. Bu sebepten, kamusal alanda sosyoloğun görev tanımı resmi olarak yapılmalı, Sosyal Hizmet’in alanı ayrıştırılmalı ve bunun için ülkemizdeki bütün sosyoloji dernekleri bir araya gelerek manifesto yayınlamalıdır. Aile Bakanlığı ile birlikte Çalışma bakanlığı ile yapılacak resmi protokoller, hem Sosyolojiye kaybettiği prestijini kazandıracak hem de sosyologların kamusal istihdamının önün açacaktır. Bu sebepten ülkemizdeki bütün sosyologlar birleşmelidir”