Son on yılda hayatımızın bir parçası haline gelen sosyal medya mecraları, bizler için artık vazgeçilmez bir araca dönüştü. Bu alanlarda geçirdiğimiz zaman diliminin kendimizi daha özgür ve kusursuz hissettirmesi, sosyal medyaya olan bağlılığımızı daha fazla artırmaktadır. Her ne kadar insanların çoğu sosyal medyaya bağımlı olduklarını inkâr etse de durumun aslında çok farklı olduğunu maalesef çok az insan fark edebilmektedir.
DİJİTAL BAŞKALAŞIM: SOSYAL İKİLEM
Sosyal medya kullanımının insanlar üzerinde oluşturduğu etkilere yönelik 2020 yılında Netflix üzerinde yayınlanan Sosyal İkilem (The Social Dilemma) adlı belgesel, insanların geri dönüşü olmayan tehlikeli bir yolda ilerlediklerine değinmekte. Belgesele katılan konuşmacılardan çoğunun bir zamanlar sosyal medya şirketlerinde çalışan üst düzey yöneticiler olması, konuyla ilgili yapılan uyarıları ne kadar ciddiye almamız gerektiğini gösteriyor.
Bir zamanlar Pinterest şirketinde çalışan Tim Kendall, yayınlanan belgeselde gerçekleştirdiği röportajda;
“Bu hizmetler insanları öldürüyor, intihar etmelerine sebep oluyor”
ifadelerinde bulunuyor.
Röportajın devamında ise geçmiş yıllarda Google şirketinde tasarım etiği üzerinde çalışan Tristan Harris;
“Hiçbir ebeveyn ‘çocuklarının teknoloji tasarımcıları tarafından manipüle edilerek, yönlendirilerek, ödev yapamaz hale getirilerek ve kendilerine gerçekçi olmayan güzellik standartları koyarak büyüsün’ demez. Bunu kimse istemez.
Eskiden korumalar vardı. Çocuklar cumartesi sabahı çizgi film izlerken onları korumak önemliydi. ‘Bu yaştaki çocuklara böyle reklam yapamazsınız’ derdik. Ancak çocuklar için YouTube gelip dikkat ekonomisinin koca bir bölümünü ele geçirdi. Artık hepsi çocuklar için YouTube izliyor. Tüm o koruma ve düzenlemeler de gitti” diyor.
Sosyal medya ile ilgili dehşet verici bu açıklamalardan sonra sözlerine devam eden Tristan Harris, çocukların sosyal medyaya ve telefonlarına olan bağımlılığına değinerek;
“Koca bir nesli rahatsız ve yalnız hissettiğinde, şüphe veya korkuyla dolduğunda, sorunlarla baş etme becerisini zayıflatan dijital bir emzik kullanmak üzere eğitiyor ve şartlıyoruz” diyor.
Sosyal medya şirketlerinin daha fazla kazanç uğruna insan hayatını nasıl şekillendirebildiğini anlatan Tristan Harris, bu alanda gerekli önlemlerin alınması gerektiğine değiniyor.
6.7 İNÇ HAYATLAR
2013 yılından itibaren elektronik eşya alanında gerçekleşen teknolojik gelişmeler, insanlar arasında sosyal medya kullanımını hızla artırdı. Özellikle de akıllı telefonların on yıl içinde hızla yol kat etmeleri, sosyal medya uygulamalarının ışık hızında yaygınlaşması üzerinde doğrudan rol oynadı.
Akıllı telefon dünyasında büyüyen ekranlar, kullanıcıları kendi hayatlarında sosyal medya ile daralan bir çemberin içine hapsetti. Bunun neticesinde ise sorgulamayan, her bilgiyi doğru kabul eden, analiz etme yeteneğini kaybederek yanlış bilgilerin çoğalmasını sağlayan, karşılaştığı hayatları mükemmel olarak görüp kendisini kusurlu gören, sürekli kıyaslama yaparak sahip olduklarının değerini bilmeyen ve çok kolay yönlendirilebilen bireyler çoğaldı.
Dünyadaki bütün hisleri, olayları, değerleri ve davranışları 6.7 inç ekranın içinde yaşamaya çalışan bu bireyler, zaman sonra kendi benliklerini unutarak çevreye karşı duyarsız, asi, mutsuz ve huzursuz davranmaktadır. Bu durum ise toplum kültürünün düzensiz bir şekilde gelişerek insanlığın “gerçek hayattaki” temel hak ve özgürlüklerine karşı ciddi tehditler oluşturmaktadır.
SOSYAL MEDYA VE ÇOCUKLAR
Birçok yetişkin sosyal medyanın zararlarından bahsederken, çocukların alışkanlıklarını görmezden gelerek açıklama yapmaktadır. Örneğin, sosyal medyanın yetişkinler için zararlı olabileceğini düşünen anne ve babalar, çocuklarını susturmak veya oyalamak için kolaylıkla ellerine akıllı telefonlarını, tabletlerini verebiliyor. “O daha küçük bir çocuk, bir şey olmaz” düşüncesiyle hareket eden ebeveynler, çocuklarını sosyal medyada düşüncesizce paylaşılan içeriklerin ellerine atıyor.
Küçük yaşta sosyal medya aracılığıyla olumsuz davranışlar içeren gönderilere maruz kalan çocuklarda, davranış bozukluğunun, stres ve öfkenin, kendine hakim olamama ve onaylanmama korkusunun temeli atılmaktadır.
ÖRNEK ALARAK ÖĞRENME
Çocuklar genellikle etraftaki davranışları örnek alarak öğrenmeye meyillidir. Bu nedenle her zaman çocukların arkadaş çevresine ve bulunduğu ortama dikkat etmeye çalışırız. Ancak bu noktada sosyal medyanın bilinçsizce kullanımı devreye girdiğinde, onları korumaya yönelik aldığımız bütün önlemler boşa gitmektedir.
Çocuklar belirli yaş aralığında anne ve babanın davranışlarını örnek almaya ihtiyaç duyduklarında, ortada örnek alınacak herhangi davranış bulunmazsa, o boşluğun başka araçlar aracılığıyla tamamlanması daha kolay gerçekleşmektedir; sosyal medyada karşılaşılan her davranış, anne ve babanın oluşturduğu bu açığı hızlı bir şekilde kapatabiliyor olması çocuk gelişimi için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Zaman sonra sosyal medya aracılığıyla yerine oturan olumsuz davranışlar, anne ve babanın çocukları üzerindeki etkisini giderek azaltmaktadır.
HUZURSUZLUK VE ÖZENTİLİK
Sosyal medya aracılığıyla karşılaşılan her şeyin ciddiye alınması insanları huzursuzluğa ve umutsuzluğa doğru sürüklemektedir. Bu durumu tetikleyen en önemli etkenlerden biri de özentilik duygusunun diğer bütün duygulardan daha yoğun kullanılmaya başlanmasıdır. Örneğin, sosyal medya üzerinde modern bir hayat yaşayan kişilerin paylaştıkları gönderiler, insanları aynı hayatı yaşamaya özendiriyor. Sahip olunamayan amaçlar yüzünden, sahip olunan değerlerin önemsizleştirilmesi sağlanıyor. Bu durum ise huzursuzluğa, yorgunluğa ve hayata dair olumsuz duyguların açığa çıkmasına sebep oluyor.
Sosyal medya kullanımının artmasıyla birlikte artık herkes aynı şeylere gülmekte, üzülmekte, heyecanlanmakta ve ağlamaktadır. Tek tip bir insan modelini ortaya çıkaran sosyal medya, insanlara kendi iradesini unutturarak heveslerinin peşinden koşup yorulmasını sağlamaktadır; daha fazla kazanma hırsı, daha iyi görünme ve öne çıkma isteği iradeleri körelterek, insanları gerçek hayatın özgürlüğünden koparıp sanal bir ortamın içindeki sanal özgürlüğün içine atmaktadır.
DAVRANIŞLAR IŞIK HIZINDA NORMALLEŞİYOR
Sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte toplum kültürleri de hızlı bir şekilde değişikliğe gitmektedir. Geçmişte okul ortamında veya sokakta karşılaşılan bir davranışın normalleşme süreci aylar, hatta yılları alırken, günümüzde bu durum sosyal medyanın kullanımıyla birlikte bir günü almaktadır. Çok fazla davranışın normalleştirilmeye başlanması ise insanlar arasında saygıyı, sevgiyi ve ahlaki değerleri olumsuz yönde etkilemeye neden olmuştur. Buna bağlamda örnek alarak ve özenti yoluyla her şeyin sorgulamadan kabul edilmesi, toplumsal kültürlerin yeniden şekillenmesinde büyük rol oynamaktadır.
Geçmişe nazaran çok fazla bilgi yoğunluğu ile karşılaşan kullanıcılar, artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu araştırmadan kabul etmektedir. Bu durumda ise normalleşen bütün davranışların iyi veya kötü olduğu analiz edilmeden kabul edilmesi, insanların ruh sağlığını tehdit ediyor; buna bağlı olarak sosyal medya için günümüzde artan şiddet olaylarının, huzursuzluğun ve nefret söylemlerinin en büyük nedenlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz.
MASUM ZİHİNLER HEDEF ALINIYOR
Sosyal medyada henüz ortaokul ve lise çağlarındaki çocuklar için YouTube üzerinde yayınlanan videolar durumun ciddiyetini daha çok göstermektedir. Çocukların sahip oldukları maddi manevi değerleri değersiz gösterip daha yeniliklere özendiren birtakım kanallar, zihinlerin kolaylıkla manipüle edilmesine neden oluyor.
Başlıklarına baktığımızda bile amaçlarının ne olduğunu görebildiğimiz bu tarz videolar ile sosyal medya üzerinden çocukların masum zihinlerinde değişiklik yapılmak isteniyor; anne ve babanın onlara verdikleriyle mutlu olmamaları, ayrımcılığı normalleştirerek çocukların kötü hissetmeleri ve eğitim gördükleri yerlerde amaçlarına uygun olmayan davranışlarda bulunmaya teşvik ediliyor.
HER SORUN KENDİMİZDE ÇÖZÜLÜYOR
Tüm bunlara rağmen kendimizin ve çocukların ruh sağlığını koruyabilmemiz için doğru bilgilerin peşinden ayrılmadan "ölçülü olmak" esas alınmalıdır.
Kullandığımız her sosyal medya uygulamasının bizler için sadece bir iletişim aracı olduğunu unutmamalıyız, onları hayatımızın merkezi haline getirmemeliyiz. Bu doğrultuda atılacak her adımın bireyler üzerinde olumlu etkilerini artırması kaçınılmaz olacaktır. Sosyal medyaya karşı şu an alınacak her önlemin gelecek nesiller için yararlı olacağı unutulmamalıdır. Bunu düşünerek hareket etmeli ve bilinçli bir tüketici fikriyle teknoloji ve medyaya karşı önlem almalıyız.