Yazmazsam ayıp ederim!..

Ökkeş ÖZEKŞİ
Ökkeş ÖZEKŞİ

Q

Yazmazsam ayıp ederim!..
05-02-2023

Kar yağışı bu kez Gaziantep’i gafil avlayamadı. Allah var Büyükşehir başta olmak üzere tüm belediyeler iyi çalıştı.

Elbette bazı mahalle ve sokaklara girilemedi ama genel olarak kentte ulaşımda sıkıntı yaşanmadı. Uçakta sıkıntı oldu sadece.

Çok sayıda yolcu ya uçak içinde ya da alanda bekledi. Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin her zaman olduğu gibi sabaha karşı erken saatte ekibiyle saha çalışmasını yaptığında, üzerinde ve kafasında kar görüntülü paylaştığı fotoğraf ile hepimizi etkiledi.

Düşünün ben bir vatandaş olarak uykuda olduğum sırada o sahadaymış. Sabah uyanıp sosyal medyayı açtığımda ilk olarak o görüntüler karşıma çıkıyorsa etkilenmemek mümkün mü?  Elbette sağ olsun diyeceğim ama kendi sorumluluk alanı çerçevesinde de bunları yazarak paylaşmalıyım mutlaka. Şahinbey ile Şehitkamil Belediyelerinin de her zaman olduğu gibi hakkını yiyemem.

Geçen sefer Mehmet Tahmazoğlu’nun ekibiyle birlikte gece yarısı kar temizleme ve yol açma görüntüleriyle beraber bu kar yağışında da ekiplerinin takdire şayan çalışmalarını yansıtmamız lazım. Rıdvan Fadıloğlu da araçlar ilçenin dört yanına dağılmış iken, kendisi de yaya olarak yollara çıkıp kaldırımlar dahil yaptırdığı temizlik belediyecilik adına takdir toplar. İlçeler için yeterli bilgi alamadım ama zaten Büyükşehir'i kapsadığından oralarda da sıkıntı yaşandığı yolunda bilgi gelmedi.

Yani kısacası belediyelerimiz bu kar yağışından geçer not aldılar. Tabii bundan sonrası için bekleyip göreceğiz.

Ayrıca bu ortamda Gaziantep Valiliği ve Karayollarını yaptığı olağanüstü çalışmaları ile birlikte OSB’nin de organizedeki yolları açmasındaki gerçeği görmezden gelmiyorum elbette…  

BİR VALİNİN YAPACAĞINDAN ÖTEYE GİDEN DAVUT GÜL

Şu sıralar hepimizi gerçekten çok yakından ilgilendiriyor. 7’den 77’ye kadar hep birlikte Gaziantep FK’nın durumu, başkanlık meselesi, teknik direktör sorunu, özellikle parasal konular ve tazminat olayını konuşuyoruz haftalardır.

Ama bu konuşmaların odağında tek kişi var; o da Vali Davut Gül. Doğrusu iyi ki sporu seviyor. Spor sevdalısı yani. Yoksa sizi samimi şekilde söylüyorum bu şehirde, bu işin üstesinden kimse gelemezdi.

Ben geçmişte buna benzer olayların çoğunu gördüm, bizzat yaşadım. En rahat dönem Celal Doğan dönemiydi. Hiç sıkıntı yaşanmadı.

Sağ olsun son olarak Sayın Erdal Ata ile Ali Yerlikaya Valimiz de inanılmaz çaba göstermişti. Ama bu son dönem ve öncesi Sayın Davut Gül’ün üstlendiği misyon inanın çok farklı arkadaşlar.

Elbette bazı yanlışlar yapıldı, Adil Konukoğlu’ndan sıfır kuruşa yakın borç ile devredildiği iddia edilen Gaziantep FK için, sonraki dönemlerde inanılmaz paralar sağlandı kulübe. İşte o paraların hesabı sorulamadı, kontrol edilemedi, keyfi harcamalar için uyarı bile yapılmadı, çünkü güvenilmişti.

Sonuçta kulübün vergi başta olmak üzere inanılmaz borç içine sokulmasının önüne geçilemedi. Ve ne yazık ki her şey yapanın yanına kar kaldı.

BATMAK ÜZERE OLAN GEMİNİN DÜMENİNE GEÇEN BİR VALİ

Sonrasını biliyorsunuz zaten, Vali Davut Gül hiç beklemediğim reaksiyonu göstererek batmak üzere olan geminin kaptanlığını üstlenip dümene geçti.

O kadar yoğun işinin yanında Gaziantep FK için başkan ve yönetim oluşturma konusunda büyük çaba gösterdi.

Ne var ki her yaşanan sorunda başvurulan organize sanayi ve iş dünyası kesiminde kulüp başkanlığını üstlenecek isimlerden bir başkan çıkarılamadı.

Hepsi de kendilerine göre halkı gerekçelerle affını istedi. Sayın Vali bunları büyük olgunlukla karşıladı ve sonunda Memik Yılmaz’da karar kılındı.

Zaten Sayın Yılmaz’da istekliydi. Kısmen Avam tarafı ağır basan ve İngiltere örneği Lordlar kamarasıyla fazla işi olmayan, ama ekonomik yönüyle oldukça güçlü bir şahsiyet olan Memik Yılmaz’a bu görev verildi.

Böylece Sayın Davut Gül derin bir nefes aldı. Yeni başkan ve oluşturacağı yeni yönetim inşallah ekonomi yönlü sıkıntıları kısa sürede çözümleyecektir.

Zaten Antalya maçı öncesi Vali Bey futbolcuların bir kısmının kalmış olan Kasım ayı alacaklarını ödedi. Aralık ayına ait kalan ödemeleri de 13 Şubat’ta ödeyeceklerini belirtti.

Diğer borçlar ve ödemeler için artık ne yapılacak bilemiyorum. Tek bildiğim şey, bu süreç içinde Sayın Davut Gül’ün çabası, Sayın Fatma Şahin’in gösterdiği özveri ve fedakârlığı, OSB Başkanı Cengiz Şimşek’in her zaman olduğu gibi hızır misali imdada yetişmesidir.

Aslında Sayın Şimşek için bu işlerin tümünün görünmez kahramanıdır desem yeridir. Bir şey daha tabi Cengiz Şimşek için; bakın Basketbol kulübünde herhangi bir sıkıntı yaşanıyor mu?

Ekonomik yönden de idari ve teknik yönden de. Çünkü orada taşlar yerine doğru konulmuş, sistem oturtulmuştur.

 ANTALYASPOR YENİLGİSİNİN ARDINDAKİ GERÇEK

Antalyaspor maçı için de iki kelam edeyim isterseniz. Maçtan önce beraberliğe bile razıyım demiştim. Çünkü tecrübeme ve deneyimlerime göre Erol Bulut gönderildikten sonra saha içi ve dışında adeta pranga vurulan futbolcular kendi iradeleri ve motivasyonu sonucu Ankaragücü ve Hatay maçlarında olağanüstü çaba gösterdi ve maçı kazandı.

Bunun devam etmesi sıkıştırılan lig takviminde mümkün değildi. Çünkü 2 maçta olağan dışı efor sarfettiler. Antalyaspor maçı bu ortama denk geldi. Sakatlıklar da eklenince oyun disiplini ve sistem açısından sıkıntı yaşandı ve saha içi motivasyon sağlanamadı.

Kenar yönetiminin de hamle ve etki konusundaki zafiyeti, dağınık bir görüntü sergilenmesine yol açtı. Günay’ın o akıl almaz hatasının önüne bile geçilemedi. Çünkü sarı kart sınırında olan ve takım için hayati öneme sahip kaptanının kaleyi bırakıp saha ortasına kadar gelmesinin o anda önüne geçilebilirdi. Bu da yapılamadı tabii.

Yine de 2. Yarıda Antalya skoru koruma adına 2. Bölgeye çekilmesiyle pozisyonlar üretildi ama gol bulunamadı. Sonuçta mağlup olundu ancak bu kimseyi demoralize etmesin.

Doğru adımlar atılırsa, şu 3 gün içerisinde hiç değilse bir santrfor alınırsa ki şu anda Alanyaspor’un eski oyuncusu 29 yaşındaki Babacar ile görüşülüyor, o alınır ve kısa zamanda uyum sağlanırsa, takım kısmen de olsa bir eksiğini giderecektir. Tabii kulüpte ciddi manada yapılacak çok işler var.

Doğru tespit, doğru hamle, doğru adımlar hedefe götürür.

GAZİANTEP DOĞUMLU OLMAK İLE KENDİNİ  GAZİANTEPLİ HİSSETMEK ARASINDA NE VAR?

Galiba yazım yine uzun olacak ama zamanlama açısından mutlaka yazmalıyım bu konuyu. Bir kere şunu özellikle belirtmeliyim; ben kent milliyetçisiyim arkadaş.

Ama öyle körü körüne değil tabii...

Çünkü doğduğum ve yaşamayı seçtiğim şehir için üzerime düşeni fazlasıyla yapma mücadelesi veren kişi olduğuma inanıyorum.

Benim gibi bu şehirde binlercesinin olduğunu da biliyorum. Bugün sizlerle farklı bir konuyu ve bu meseleye bakış açımı paylaşacağım.

Çünkü bu şehrin önemli kurumların başında olanlar genellikle Gaziantepli olmayan kişilerden oluşuyor. Resmî kurumların başında Gaziantepli olarak sanırım bir Turizm Müdürü Bülent Öztürk kaldı. Gerisi dışardan gelme.

Bir Sinan Atakan vardı, AFAD’da gerçekten kendi alanında liyakatin tavan yaptığı kişiydi maalesef onu da harcadılar. Gönlüm Gaziantepli olup liyakatli ve düzgün kişilik sahiplerinin kurumların başında olmasında. Ama ya fırsat verilmedi ya da o nitelikte fazla insanımız yok.  Şimdi gelelim asıl mevzuya.  

NİHAT HATİPOĞLU BİRŞEY YAPMADAN GİDİYOR, PEKİ SONRASI?

Bu konuya niye girdim, çünkü önümüzde Sayın Nihat Hatipoğlu ile yıllarını boşa geçiren Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi için Rektör seçimi var.

Bu Üniversitemizde Rektör olmak için siyasi olarak başvuranları öğrenince dilim tutuldu, nutkum kurudu. İsimleri teker teker vermeme gerek yok. Bunu nasıl öğrendim derseniz, geçenlerde bir etkinlikte karşılaştığım Halil İbrahim Yakar ile konuştuğumda bilgi sahibi oldum.

Biliyorsunuz Halil İbrahim Yakar Gazi Kültür AŞ, Genel Müdürü. Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı başkanlığı ve Şehitkamil Belediyesinin destekleriyle Antep Savunması, II. Abdülhamit Albümlerinde Ayıntap Rumkale ve Halfeti ve Barsumyan-Nazaryan Antep Şehir Planı kitaplarıyla, tarihimizin gün ışığına çıkmasına önemli katkılar sunan bir kişi.

Ve ne acı ki, 15 senedir bu şehirde Antep tarihini kimse tek başına bu denli detaylı araştırıp, kaleme dökemedi, bilinmeyenleri ortaya çıkartamadı. Ama Yakar bunu yaptı.  

Sayın Yakar’ı durgun görünce “hayırdır yüzün hep gülerdi” dedim. “Üzgünüm. Biraz da kırgınım Ökkeş bey, ben bu şehre hayatımı adadım ömrümü verecek kadar da Gaziantepliyim. Ama İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesine Rektör adaylığı için başvurumdan sonra şok yaşıyorum.

Çünkü bana her şeyin dört dörtlük diyorlar ama Maraşlısın diye ayrımcılık yapıyorlar. Ya ben 15 senedir Antep'teyim, şu zamana kadar bu şehirde kimsenin yapmadığını yapmış bir insanım, üstelik kendimi benim diyenden daha Gaziantepli görüyorum.

Ama sırf Rektörlük için başvurdum diye başıma gelmeyen kalmadı” diye ekleyince doğrusu utandım. Oysa bana söyleseler Yakar hoca için gerçekten de bu Üniversiteye biçilmiş kaftan derdim. Ama benim dememle olmuyor tabi.  

BU GERÇEKLERİ HERKES BİLMELİ VE GÖRMELİ

Aslında yeri gelmişken bu konuyla ilgili de görüş ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Bu şehirde doğmamış ama yaşayan kimseleri iki kategoriye ayırırım.

A) Kendilerini artık bir Gaziantepli olarak hissedenler, çoluk çocuğa kavuşanlar, iş sahibi olanlar, üstelik kent yararına ciddi manada hizmet yapanlar, eğitime katkı sunanlar. Ekonomik yönlü istihdam sağlayıp vergisini bu şehirde ödeyenler. Parasını bu şehirde harcayanlar. Hatta bu kentin mezarlığında toprağa verilenler.

B)- Gaziantep’te yaşayıp kente hiç katkısı olmayanlar. Sadece para kazanıp başka kentlere yatırım yapanlar. Ama sözde kendini Gaziantepli sayanlar… Hemşericilik yaparak yaşadıkları şehrin değerli insanlarına kötülük yaparak harcamak isteyenler. Ve bunlara göz yumanlar.

İYİLERLE KÖTÜLERİ HARMANLADIK CEHALETLE BİLİMİ AYNI TORBAYA ATTIK

İşte bu çerçeveden bakınca kendini Gaziantepli sayanlar ile Gaziantep’ten faydalananları hep ayırmışımdır.

Buna ne doğudan gelenler ne batıdan ne de kuzeyden gelenler diye bir ayrım yapmamışımdır. Aslında ben insanlara dini, dili, ırkı, inancı, cinsiyeti hatta şu şehirli bu ülkeli diye diye asla saplantılı ve peşin hükümle yaklaşmadım.

Benim için insan olması yeterlidir.  Ne var ki, öyle bir noktaya getirildik ki, insanları kategoriye soktuk. İyilerle kötüleri harmanladık. Cehaletle bilimi aynı torbaya attık.

Böylece arada liyakatli insanlar hep saf dışı bırakıldı. Üzüm yemek için bağcıyı dövmeye kalkıştık. Daha neler neler. Son olarak söyleyeceğim şu; Biliyorum ki bunları yazdım diye hakkımda farklı söylemler olacak.

Belki çirkin iftiralar da atılacaktır. Ama hiç umurumda değil, çünkü kendimi biliyorum.

Bildiğimi de yazıp söylüyorum.  

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?