Şehir olarak hepimizin kafası karışık...
Yakınlarımızı kaybetmemiz bir yana, evlerimizin ve işyerlerimizin kullanılamayacak hale gelinmesi hepimizi perişan etmiş durumda.
Normale dönelim istiyoruz aslında. Ama o travma ve kaybedilen canlar ile birlikte bahsettiğim bu ev ve işyerleri, yaşama yönelik hevesimizi aldı götürdü resmen.
Elbette karamsar bir tablo çizmek istemiyorum.
Ama deprem sırasında ve sonrasında bizim yaşadıklarımızı, yaşamayanlar nasıl bilecek, nasıl anlayacak?
Kaldı ki işin en dramatik yönü, bundan sonraki Gaziantep'teki hayatımız ve yaşama yönelik her şeyimiz için, o depremi yaşamayanlar karar verir hale geldi. Yani iki dudaklarının arasında kent yaşamını etkileyecek kararlar...
İşte asıl mesele burada. Hadi ölen öldü gitti.
Allah rahmet eylesin. Ama ya yaşayanlar, yani bizler ne yapacağız?
GAZİANTEP'TE KİRALIK EV BULUNAMIYOR
İnsanlar gerçekten çaresiz…
Normalimizi bulmaya çalışıyoruz.
Ne var ki özellikle çocuklar korkuyu atamamış durumda. Hele bazıları var ki o travmadan kurtulamıyor.
Depremi yaşadığı evlere bir daha girmek istemeyenlerin sayısı o kadar çok ki. Babalar anneler kendi korkularını bir kenara atmış, çocuklarını normale döndürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Başka ev seçeneklerine girişiyorlar, satın alamasalar bile kiraya geçmek istiyorlar.
Ama gelin görün ki ahlaksızlık ve fırsatçılık burada da kendini gösteriyor.
Bunlarda Allah korkusu filan kalmamış. İnsan sevgisi hiç yok. Her şey paraya endeksli.
En kötüsü şu anda Gaziantep’te kısıtlı bütçeye sahip insanlar kiralık ev bulamıyor. Bulsa da istenen korkunç rakamlar yüzünden vazgeçiyor.
Elbette namuslu ve dürüst ev sahipleri de var, ama bunların yüzdesi 1 veya 2 civarında. Yani toplum olarak geldiğimiz noktayı siz hesap edin artık.
KARARI VERENLER BU ŞEHİRDEN KOYUP GİDECEKLER
Bunlara birde orta hasarlı binaların yıkılma kararı eklendi.
Daha önce de yazdım orta hasarlı konusunu. Ben gerçek manada orta hasarlı binaların yıkılması tarafıydım.
Bunlara elbette göz yumulmasın.
Ama öyle şeyler duyuyoruz, öyle iddialar yapılıyor ki, göz göre göre az hasarlı binalar yıkılacak. İşte orada durmak zorundayım.
Bana öyle raporlar gönderiliyor ki şaşırmamak elde değil.
Önce ağır hasarlı raporu verilmiş, sonra itiraz sonucu orta hasar veya daha büyük iddialara göre az hasarlıya çevrilmiş.
Öyle bir durumdayız ki, yanlış bilmiyorsam 7 bin tane orta hasarlı bina için rapor çıkarılmış.
Belki bazıları doğrudur, ama bazılarının olmadığını bizzat bu işin tecrübeli isimlerinden öğreniyorum. Haliyle bu iddialardan sonra kafamız karışıyor tabi. İnşaat sektörünün temsilcileri de uyarı üstüne uyarı yapıyor aslında.
Ama son sözü yarınlarda bu şehirde yaşamayacak olanlar söylüyor maalesef.
Yani şehrin kaderini ilgilendirecek kararı alıp sonra gidecek olanlar.
Aslında yanıldıkları bir şey daha var, o da Gaziantep'i, bir Hatay, Maraş ve Adıyaman'a hatta Nurdağı ve İslahiye'ye uyguladıkları yönteme kurban ediyorlar. Oysa o şehirlerin kent planlamasındaki etkisi topoğrafya, jeolojik yapısı, hidrojeolojik koşulları ve iklim şartları
Gaziantep ile aynı değil.
Bu şehrin büyük bölümü kayalık çünkü. Ama kentimiz o il ve ilçelerle aynı kapsama alınıyor. Çelişki de burada zaten.
İNŞAAT DÜNYASININ TEMSİLCİLERİ LÜTFEN EL ELE VERİN TEK YUMRUK OLUN
Peki bu gelişmeler karşısında şehirde doğup büyüyen ve yaşayan inşaat sektörünün tüm bileşenleri ne yapıyor?
Hatta belediyeler?
1- Önce maalesef bir üst akıl oluşturulamıyor. Siyaset zaten bu işlere karışmıyor. Çoğu rant peşinde.
2- Nurdağı'nda inşaatlar için olanları gördük. Ama sadece Nurdağı'nda? Gerisi n'oldu? Bağlantılar ve bu binalar için imza atıp karar verenler? Şehirde yıkılan, çöken binalarda suçlu sadece müteahhitler mi?Hadi bir kenara koyduk hepsini.
Döndük bu kentin yapılanma ve konut gerçeğine. Diyorum ki, "Sevgili inşaat dünyasının temsilcileri, niye bir araya gelip bu şehrin gerçeğini ortaya koyup sesinizi gürleştiremiyorsunuz arkadaşlar?
Doğru kararlar alınmasını niye sağlamazsınız?" Ben söyleyeyim, çünkü inşaat sektörünün başkanları ve yönetimleri kararlı bir şekilde yapılan yanlışlar için harekete geçip ortak bir noktada buluşmuyor?
Daha acısı örneğin bir başkan öbüründen hoşlanmıyor, öbürü ondan.
Tek bir güç oluşturma tek bir yumruk olma şansı bırakmamışlar bu kente. Sıkıntı burada zaten. Hani diyorum ki, "Ya arkadaşlar lütfen bu konu üzerinde birleşin, toplaşın. Konuşun gerçekleri her platformda anlatın. Koordinasyonda konuşamıyorsanız veya konuşup söz geçiremiyorsanız geniş kapsamlı bir toplantı düzenleyip kamuoyuna çağrılarda bulunun. Madde madde, bölge bölge ortaya dökün her şeyi. Tarihe geçirin bu söylediklerinizi" Ama kendim söyleyip kendim dinliyorum.
Geçenlerde Burkay Güçyetmez basın toplantısında yaptı açıklamasını, ama bu Burkay başkan ile sınırlı kalmamalı.
Çünkü birlikten güç doğar anlayışı hayata geçirilemiyor. Kesinlikle bir üst akla ihtiyaç var şimdi, hemde vakit geçirmeden.
Hepimiz biliyoruz ki bu şehrin inşaat dünyasında tecrübeli önemli isimleri var.
Dahası Türkiye'de konusunda uzman isimlerle iş birliği içindesiniz. Onun için diyorum ki,
1- Hasarlı hasarsız binalar konusunda olağanüstü bir toplantı yapın. Tekrar hasar raporlarının düzenlenmesini sağlayın. Sizden beklenti içinde olan insanların sesine kulak verin. Yani bu şehri kaderine terk etmeyin. Bizlere yarınlar çok geç olacak dedirtmeyin.
2- Daha artçılar devam ederken zemin sorunu belirsizliğini sürdürürken, konut yapımına başlanmasının sakıncalarını anlatın, kamuoyuna duyurun.
Bunu bilimsel açıdan değerlendirin. Ama bunlar kendi aranızda kalmasın, duyurun bu şehrin tümüne.
Yıkılması gereken binaların yıkılması için siz daha çok çaba gösterin.
Ama aynı çabayı yıkılmaması gereken ama acemi, işin ehli olmayan dışardan gelmiş görevlilerin inisiyatifine de bırakmayın.
MUSTAFA KIZIKLI GİBİ YÜZLERCESİ VAR BU ŞEHİRDE MAĞDUR EDİLMEK İSTENEN
Çok sayıda telefon ve sosyal medyadan mesajlar geliyor.
Sizlere sadece birisini paylaşacağım. Ki buna benzer yüzlerce kişi aynı sorunu dile getiriyor. Bakın hepimizin tanıdığı değerli eğitimci ve sendikacı Mustafa Kızıklı ne diyor:
Sevgili Özekşi, bu yöndeki çabanı takdirle izliyorum. Ben de buna katkıda bulunmak istiyorum. Bakan Murat Kurum çıkmış konuşuyor. 1 Milyon 700 bin konutta hasar tespit çalışmalarını yapıp bitirmişlermiş. Nasıl yaptılar mesela?
Direkt kendi konutumuzdan örnek vereyim.
Şırnak'tan bir inşaat mühendisini görevlendirmişler, adam geldi, sığınak katına indik, kolon ve kirişleri inceleyecek güya, elinde herhangi bir alet edevat, bir çekiç bile yok.
Hadi onu da geçtik, adam duvarla kolonu ayırt edemiyor, perde betonla duvarı ayırt edemiyor ve bu adam binamız hakkında rapor yazacak.
Gerçekten İnşaat mühendisi midir pek inanasım da gelmedi. Kolonlarda kirişlerde herhangi bir çatlak kırık filan bulamadık ki daha sonra ayrı zamanlarda, birbirini tanımayan, konusunda iyi inşaat mühendisi arkadaşları da getirip incelettik, onlar da kolon ve kirişlerde herhangi bir kırık, çatlak veya hasar bulamadılar. Zemin konunda da sorunumuz yok, binamız yüksek bir yerde ve direkt kaya zemin üstünde. Üstelik yine hasar tespiti konusunda çalışan bir mühendisle aynı binada oturuyoruz, adam, bu bina incelediğim en sağlam binalardan biri, ben de gönül rahatlığıyla oturuyorum, oturacağım diyor.
Bazı yerlerde duvar çatlakları var ama duvarlar Ytong malzeme ve çatlaması da zaten normal.
Bize hasar tespitine gelen mühendis ise orta hasarlı diye bildirim yapmış. Bunlar da şimdi orta hasarlı binaları yıkacağız diyorlar.
Hani hasar varsa gerçekten yıkalım ama olmayan hasarda neden binamız yıkılsın arkadaş? Hasar yoksa niye tedirgin ediyorsunuz bizi?
İSLAHİYE'DE VE NURDAĞI'NDA GÜZELİM TARIM ALANLARI BETONA DÖNÜŞTÜRÜLECEK
Hadi Gaziantep’i bir kenara bırakıp dönelim İslahiye ile Nurdağı'na…
Buralarda durum daha da vahim. Bu ilçenin toprakları tamamen tarım toprakları.
Yeni yapılanmada ne olursa olsun buralarda bina yapılmaması gerekiyor.
Ama bakanlık yaptığı inceleme sonrası en değerli tarım alanına toplu konut yapma kararı almış. Bakın İslahiye'den belen bir bilgiyi aynen paylaşıyorum: Yer: Gaziantep, İslahiye ilçesi, Kırıkçalı köyü.
Burası bir göçmen köyü. Mübadelede Balkanlardan gelmişler ve oraya yerleştirilmişler. Köylerinin dibindeki arazi devletinmiş. 45-50 yıl önce köyün merası olarak devlette kayda geçmiş. Sonra hayvancılık zorlaşınca tarıma dönülmüş ve 35-40 yıl önce köylüler adil bir şekilde paylaşıp dikim yapmış. Arazi 100-120 ha. Aile başına 5-10 dönüm.
Bu arazilerde meşhur Antepkarası denilen üzüm, fıstık ve zeytin var.
Şimdi devlet bu araziye evler yapılsın diye bir müteahhitte vermiş. Firmanın yetkilisi gecen gün aramış ve muhtarı araziye davet etmiş. Kireç ile işaretlenen bölgeden başlayarak sökümlerin, arazi tesviyesinin önümüzdeki pazartesi başlayacağını söylemiş.
Bunun gibi hem İslahiye’de hem de Nurdağı'nda inanılmaz büyüklükte tarım arazileri var. Ama hepsi şimdi beton tabutlara dönüştürülecek. Ve daha önce olduğu gibi olası bir depremde yine ağlayacak karalar bağlayacağız. Ama bu kararı verenler bu şehirde olmayacak.
ASIM GÜZELBEY’DEN ŞAŞIRTAN KARAR
Şaşırtan diyorum çünkü siyaseten herkesin yeni dönemde kesinlikle siyasete gireceğini söylediği bir isim de ondan.
Kimileri Milletvekili olacak diyor, kimileri belediye seçimlerinde tekrar adaylığını koyacak iddiasında bulunuyor.
Son dönemlerde bazı çıkışları oldu Sayın Güzelbey’in.
Peşin söyleyeyim o bazı çıkışlarını, polemiklerini zamansız ve yersiz bulduğumu belirtmeliyim.
Ama bir şey var ki, YAPMAM dedikten sonra yapmayacağına inananlardanım.
Sohbetin bir bölümünde konu siyasete gelince şunları söyledi: -Milletvekili adaylığı için bazı gazetelerde ismim geçmiş, beni birkaç arkadaş arayıp sordu. Hatta İYİ Parti’den de başkalarından da.
Evet teklif aldım hatta Fakıbaba’nın İYİ partiye geçmesinden evvel de bu konu gündeme geldi. Öncelikle şunun bilinmesini isterim.
Ben 2004 de söz verdiğim yerdeyim.
Ben 2 dönem için hemşerilerimden destek istedim. Antebin tarihi ve Kültürel kimliğini kazanması için belediye başkanı olmak istedim,
Çok şükür isteğim gerçekleşti.
Bende sözümde durdum ve 2 dönemin sonunda, sessiz sedasız köşeme çekildim. Ondan sonra siyasetin içinde asla olmadım.
Eğer, 2014 de Belediyeyi bıraktıktan sonra bana ve arkadaşlarıma yapılan yanlışlar olmasaydı, belki dışardan faydam ve desteğim olurdu. Ancak tekrar siyasete dönerim diye AK Partideki bazı kesimler yakın zamana kadar da benimle uğraştılar.
Ancak entrika yalan ve iki yüzlülükler beni siyasetten soğuttu. Oysa siyaset kalite ve prensipler çerçevesinde yapılırsa değer kazanır.
Bakın Kanada da Marc Miller isimli bir Milletvekili ile tanıştım. Onun tarzında Milletvekili olmak lazım diye hep düşünmüşümdür.
Ama bizim ülkede bu çok zor. Bir şey daha söylemek isterim.
Kent Konseyinin Gaziantep de kurucusu benim, ilk Başkanı da benim. Ancak yeni yönetim ilk Kent konseyi toplantısına Sayın Celal Doğan’ı davet etti ama beni çağırmadı. Aslında, ikimizi de çağırmalıydı.
Ben de ondan sonra hiçbir davetlerine gitmedim. Ne garip tecelli ki beni davet etmedikleri gün, O zamanın Diyarbakır Büyükşehir Belediye başkanı Gültan Kışanak, beni ve Fuat'ı Diyarbakır’a davet etti ve tamamen kültürel miras konularında konuşmuştuk. Kendine bazı isimler önerdim ve o yıl “Hevsel Bahçeleri” başarısı ortaya çıktı.
Sonuç; Siyasette yeni yüzlere ihtiyaç var. Genç eğitimli, yeniliğe açık, lisan bilen, dünyayı tanıyan insanlara ihtiyaç var,
Bunların önünü açmak lazım. Benim adaylığım söz konusu bile değil.
İnşallah isabetli tercihler yapılır ve kendini ve çevresini değil de şehrini düşünen insanları Mecliste görürüz.
HEPİNİZE İYİ HAFTALAR